Konsorsiyum; iki veya daha fazla gerçek kişi / tüzel kişinden her birinin işin belli bir kısmını (kendi uzmanlık alanlarını) yapmak maksadıyla katkılarını birleştirdikleri ortaklıktır. Ortaklardan her biri, yapılan ortak işte yapmayı taahhüt ettikleri kısımdan sorumludur. Örnek üzerinden hareket edersek;

Bir baraj inşası yapımı ihalesi alan 3 şirketten birisi baraj yapısının inşasında, biri baraj sahasının kazılması ve düzenlenmesinde diğeri ise santral ve türbinlerin kurulması ve elektriğin sağlanmasında uzmandır. Bu üç şirketin her biri kendi uzmanlık alanını ilgilendiren kısım için taahhüt altına girmekte olup sadece o kısımdan sorumludur.

Konsorsiyum için;

  • Ortaklığın konusu belli bir iş olup işin belirli bir sürede tamamlanması öngörülür.

  • Konsorsiyum üyelerinden her biri taahhüt ettiği kısmından İş Sahibi (Kamu Kurumu, Proje Sahibi)’ne karşı sorumludur.

  • İşin yapımı sonucu ortaya çıkan kar ve zararı her bir ortak kendisi hesap ederek beyan eder.

  • Konsorsiyum adi ortaklık hükümlerine tabidir.

  • Konsorsiyum da Joint Venture gibi belli bir işe özgü oluştuğundan geçici niteliktedir.

Konsorsiyuma ilişkin bilgi edinmek ve hukuki sorularınızı sormak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.


Joint Venture

“Joint Venture” Türkçe karşılığı “iş ortaklığı” olan ve daha çok büyük yatırım gerektiren enerji, altyapı veya büyük inşaat projelerinde (Baraj, Metro, Köprü Yapım Projeleri) gördüğümüz bir ortaklık türüdür. Joint Venture’u en basit haliyle;

İki veya daha fazla işletmenin belli bir amaca ulaşmak için kazanç elde etmek gayesiyle bir sözleşme çerçevesinde katkılarını birleştirdikleri ve işin tamamında birlikte sorumlu oldukları bir ortaklık

şeklinde tanımlayabiliriz. Bu ortaklık;

  • Bir adi ortaklık olup, tüzel kişiliği bulunmamaktadır.

  • Eğer ortaklarından birisi kurumlar vergisi mükellefiyse, talep halinde Joint Venture da Kurumlar Vergisi’ne tabi olabileceklerdir.

  • Joint Venture Sözleşmesi’nde işin konusu belli olmalıdır. Belirtilen işlerin veya projenin bitmesi ve vergisel yükümlülüklerin yerine getirilmesiyle Joint Venture sona erebilecektir.

  • Ortaklardan her biri işin bir kısmından değil tamamından sorumludur. Nitekim bu ortaklık tipini Konsorsiyum’dan ayıran en büyük farklardan biri de ortakların işin bütününden birlikte sorumlu olmalarıdır.

  • Ortakların her biri, ortaklığın borçlarından dolayı alacaklılara karşı doğrudan ve tüm malvarlıkları ile sorumludurlar. Ortakların kendi aralarında farklı bir sonuç doğurmak amacıyla sözleşme yapmaları alacaklıların tüm ortaklardan talepte bulunabilmesini etkilemeyecek olup tarafların iç ilişkide birbirlerine rücu etmelerini sağlar.

  • Joint Venture Sözleşemesi’nde özel hüküm bulunmaması durumunda Ortaklar, kar ve zarara eşit oranda katılmaktadırlar.

Yukarıda bahsettiklerimiz geleneksel Joint Venture’lara ilişkin olup, Sermaye Katılımlı Joint Venture’larda bir takım farklıklar mevcuttur.

Konsorsiyum ve Joint Venture Arasındaki Farklar Nelerdir?

Joint Venture ve Konsorsiyum arasındaki ayrım özünde sorumluluğa ilişkindir. Joint Venture’da her ortak, işin tamamından sorumlu iken, Konsorsiyum’da üyeler kendi uzmanlık alanlarına giren/ üstlendikleri kısımdan sorumludurlar. Bu durum kamu ihalelerinde de aynı şekilde uygulanacak olup 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 14. maddesindeki

“iş ortaklığı anlaşma ve sözleşmesinde, iş ortaklığını oluşturan gerçek veya tüzel kişilerin taahhüdün yerine getirilmesinde müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, konsorsiyum anlaşma ve sözleşmesinde ise konsorsiyumu oluşturan gerçek veya tüzel kişilerin, işin hangi kısmını taahhüt ettikleri ve taahhüdün yerine getirilmesinde koordinatör ortak aracılığıyla aralarındaki koordinasyonu sağlayacakları belirtilir.”

hüküm de konsorsiyum ortaklarının Kamu ihalelerinde müteselsilen sorumlu olmadıklarını açık şekilde göstermektedir.


Hukuki sorularınız ve bu konuda daha detaylı bilgi edinmek için uzman avukatlarımızla iletişime geçebilirsiniz.

YARGI KARARLARI

Konsorsiyum Sözleşmesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili avukat K1 ile davalı vekili avukat K2, avukat K3, avukat K4 geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmal edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu işin gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR

Davacı F1 İnşaat A.Ş. (F1) tarafından davalılar (F2) ve LG Engineering & Construction Inc. Corp.(LG) aleyhine açılan davada; 13.01.2002 tarihinde davacı ile davalı (LG) arasında imzalanan konsorsiyum anlaşmasından sonra konsorsiyum ortakları ile davalı (F2ın 15.01.2002 tarihinde (Aliağa İzmir Rafinerisi Dizel-Kerosan Kükürt Giderme Ünitesi) ihalesine ait sözleşmeyi imzaladıkları, toplam ihale bedelinin (95.890.000) USD olup bu bedelin 61.990.000 USD.lık kısmının (LG)nin, (33.700.000) USD.lik bölümünün ise davacının taahhüdü altında olduğu, davacının bu sözleşme kapsamı dışında da imalâtlar yapıp bu hususun mahkeme kanalıyla tespit ettirildiği, ödeme yapılmadığı için işlerin askıya alındığı, (LG) tarafından üretilen projelerin hatalı olması yüzünden işlerin uzadığı, bu hataların kendileri tarafından giderildiği, süre uzatımına hak kazanıldığı vs. ileri sürülerek, sözleşme içi ve sözleşme dışı işler bedelinin davalılardan tahsili, teminat mektubuna haksız el atmanın önlenmesi süre uzatımı verilmesi, işyerinde bulunan davacıya ait makine ve malzemelerin şantiyeden çıkartılmasına karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.

Davalı (F2 cevabında davanın reddini istemiş, tahkim itirazında bulunmamıştır.

Davalı (LG) cevabında, konsorsiyum sözleşmesindeki geçerli tahkim şartı uyarınca davanın hakemde görülmesi gerektiğini davanın konsorsiyum sözleşmesinin ihlaline dayandırıldığını savunmuştur.

Bu noktada

Mahkemece, davalı F2’ın tahkim itirazında bulunmadığı, davalı (LG)nin ise tahkim itirazında hakkı bulunduğu görüşüyle F2 hakkındaki davanın tefrikine, davalı (LG) yönünden, davanın hakemde görülmek üzere dava dilekçesinin reddine karar verilmiş, karar davacı (F1 vekilince temyiz edilmiştir.

Davacı ile davalı (LG) arasındaki 13.01.2002 tarihli sözleşmenin 21/3. maddesinde, konsorsiyum ortakları arasında çıkacak ihtilafların (Londra İngiltere’de Uluslararası Ticaret Odası Uzlaşma ve Tahkim kurallarına göre ve atanacak olan 3 hakem tarafından) çözümleneceği açıkça belirtilmiş olduğundan davada kural olarak mahkemenin görevli olmadığı ortadadır. Ne var ki davalı F2 ile imzalanan sözleşme BK.nun 355 vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğinde olup bu sözleşmenin bir tarafı işveren olarak (F2, diğer tarafı ise (davacı F1 ile davalı LG)dan oluşan yüklenici konsorsiyumdur. Konsorsiyumu teşkil eden bu şirketler arasındaki ilişki ise BK.nun 520 vd. maddelerinde tarifi yapılan adî ortaklıktan ibarettir. Adi şirket (ortaklığın) hükmî şahsiyeti mevcut değildir.

Bu ortaklığın taraf olduğu sözleşmelerden doğan ihtilaflarda kural olarak adi ortaklığı oluşturan bütün ortakların birlikte hareket etmeleri zorunludur. Şüphesiz sözleşmelerinde buna rağmen başka temsil hükümleri konulabilir. Yönetici ortak tayin edilmiş ise diğer ortaklardan alınmış bir yetki varsa, kendisine özel yetki verilen yönetici ortak, adi ortaklık adına değil ancak temsilcisi bulunduğu diğer ortaklar adına vekil tayin edebilir ve ortaklar adına dava açtırabilir. Adi ortaklıkta davanın tüm ortaklar tarafından açılması gereklidir. Ortaklar davada mecburi dava arkadaşı durumundadır. Birlikte dava açılmadığı takdirde diğer ortaktan davaya muvafakat alınması, muvafakat vermeyen ortak olursa onun hakkında da dava açılması ve bu suretle taraf ehliyetinin tamamlanması gerekir. Aksi takdirde davanın dinlenme imkanı yoktur (YHGK.nun 17.01.1990 gün E.13-457, K.2 sayılı kararı). Yargıtay’ın özel dairelerinin ve gerekse Yüksek Genel Kurulun uygulamaları da bu yönde gelişmiştir.

Somut olay

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya dönüldüğünde; davada hem sözleşme kapsamındaki işler nedeniyle bedel talep edilmiş, teminat mektubuna vâki muarazanın giderilmesi, süre uzatımı verilmesi istenmiş, hem de sözleşme dışı işler yapıldığı, bu işlerin konsorsiyumun diğer ortağı olan davalının kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı açıklanmıştır. Hal böyle olunca F2 aleyhine açılan davada konsorsiyum ortaklarının yer alması ve davanın bu ortakların tamamının huzuruyla devam ettirilip karara bağlanması zorunludur. Davalı F2 tahkim itirazında bulunmadığından hakkında açılan dava ile ilgili olarak mahkemenin görevi kesinleşmiştir.

Bu durumda davanın bir bölümünün mahkemede ve bir kısmının tahkimde görülmesi yargılamanın hızlı bir şekilde yapılıp bitirilmesini engelleyeceği gibi, birbirine aykırı kararların verilmesine de neden olabilecektir. Bunun dışında işin Aliağa’da icra olunması, yapılması muhtemel keşfi de kolaylaştıracaktır. İngiltere’de yapılacak tahkim yargılamasında, davalı F2’tan istenen alacak ile davalının kusuruna dayalı alacak taleplerinin ayrımı güçleşecektir. İç içe geçen alacak kalemlerinin kesin bir sonuca bağlanması için davanın mahkemede görülmesinde hem hukuki bir zorunluluk ve hem de yargılamanın kolaylaştırılması açısından gereklilik vardır. Zira Aliağa Mahkemesinde yapılacak yargılamada davalı (LG)nin yer alması hukuki bir zorunluluktan kaynaklanmaktadır.

Öyle olunca mahkemece davalı (LG)nin tahkim itirazının reddi ile, işin esasına girilerek her iki davalı hakkında açılan davanın sonuçlandırılması gerekirken, (LG) aleyhindeki davanın tefrik alınarak hakemde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamıştır.

Temyiz itirazları yerinde bulunmakla karar bozulmalıdır.

Konsorsiyum Ortaklığı

F1 İnşaat ve Taah.San.ve Tic A.Ş. vd ile F2 Çelik Endüstri A.Ş. arasındaki davadan dolayı İstanbul Asliye 9.Ticaret Mahkemesi’nce verilen 9.7.1999 gün ve 1994-1934-1999/806 sayılı kararı onayan Daire’nin gün 2.11.2000 ve 2000/9074-8496 sayılı kararı aleyhinde davacılar vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Davacılar vekili, davacıların oluşturduğu “ortaklar konsorsiyum” ile imzalanan 2.2.1993 tarihli “işletme sözleşmesi” uyarınca; davalının, sahibi bulunduğu işletmenin işletilmesini bütün unsurları ile imza tarihinden itibaren en geç bir hafta içinde konsorsiyuma devredeceğini, tarafların anlaşması üzerine teslim tarihinin 22.2.1993 olarak belirlendiğini, ancak bu tarihte teslimin gerçekleşmemesi ile davalının mütemerrüt duruma düştüğünü, sözleşmenin geçersizliğine ilişkin olarak açılan tesbit davasının hukuku yarar yokluğu gerekçesi ile reddolunduğunu, konsorsiyumu oluşturan şirketlerin davalı temerrüdü nedeniyle büyük zarar gördüğünü ileri sürerek, aynen ifa ve teslim tarihinden dava tarihine kadar olan süre için 500.000. USD tutarında kâr kaybının BK.nun 83/2 uyarınca ticari temerrüt faiziyle tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili,

savunmasında; davaya konu sözleşmenin yoklukla malül olduğunu, zira bu sözleşmenin sözleşmeye imza koyanlarca sonradan ve tek taraflı düzenlendiğini, sözleşmede imzası bulunan K1 ve K2’in görevlerini kötüye kullanarak davalı şirketi ele geçirerek haksız çıkar sağlamayı amaçladıklarını, İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesi tedbir kararı ile görevden alınmaları üzerine 2.2.1993 tarihini atarak analın sözleşmeyi düzenlediklerini, bu tarihi koymalarının nedeninin de 3.2.1993 tarihinde imza yetkilerinin kaldırılması olduğunu, bu nedenle haklarında ceza davası açıldığını, şirkete kayyum atanması ve kayyuma şirketin devrinden sonra yapılan incelemede 2.2.1993 tarihli sözleşmeye rastlanmadığını, anılan tarihte konsorsiyumun da kurulmamış olduğunu ileri sürüp davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacılar F1 İnş..A.Ş. ve Enter Dış Tic.A.Ş. Karamehmet Holding A.Ş. vekili temyiz etmiştir.

Dairemiz, hükmü onamıştır.

Mümeyyiz davacılar vekili, karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, mümeyyiz davacılar vekilinin HUMK.nun 440.maddesinde sayılan hallerden hiçbirini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.