Her insan için, erken veya geç, kaçınılmaz bir sonuç olan ölüm, aynı zamanda miras hükümlerinin uygulanmasını gerektiren hukuki bir olaydır. Ölümle birlikte ölen kişinin malvarlığının, yani mallarının, hak, alacak ve borçlarının hayatta bulunan gerçek veya tüzel kişilere geçmesi söz konusu olur. Bu yazıda da terekenin ne demek olduğuna ve tereke temsilcisi nedir, tereke defteri nedir, tereke davası nedir ve terekenin tespiti davası nasıl açılır hususlarına değinilecektir.

Konu Başlıkları

  • Tereke ne demek
  • Tereke
  • Tereke defteri
  • Tereke davası
  • Terekenin tespiti davası
  • Tereke temsilcisi
  • Tereke temsilcisi nedir
  • Mirasın tespiti davası

Tereke ve miras hukukuna yönelik sorularınızda bizimle her zaman iletişime geçebilirsiniz.

Tereke Nedir?

Tereke, kişilerin öldükten sonra geride bıraktığı maddi mal varlıkları ile borçların bütünüdür. Diğer bir deyişle ölen kişinin mirasıdır. Bu anlamda tereke para, araç, alacak hakkı, işletme, gayrimenkul gibi maddi mal varlığı değerlerinin tümünü kapsar.

Terekeye Dahil Olmayan Hak ve Alacaklar

Doğrudan ölenin şahsına bağlı hak ve alacaklarının terekeye dahil edilebilmesi mümkün değildir. Örneğin;

  • Nafaka alacakları
  • Manevi tazminat alacağı
  • İntifa Hakkı
  • Oturma Hakkı

Mirasın Açılması ve Terekenin Tespiti

Miras (tereke), ölüm ile açılır. Miras sebebi ile hak talep edebilecek olan kişilerin öncelikle ölümü ispat etmeleri gerekir. Ölümün ispatı ise nüfus sicilindeki kayıtlar vasıtası ile yapılır. Bu sebeple öncelikle her ölüm olayının Nüfus Müdürlüğü’ne bildirilmesi gerekir.

Ölümle birlikte miras açılır ve kimlerin mirasçı olacağı belli olur. Kişilerin altsoyu (çocukları, torunları vs.), sağ kalan eşi, anne babası, anne babasının alt soyu (kardeşleri, yeğenleri vs.), büyükanne büyükbabaları, amca, dayı, hala ve teyzeler ve en nihayetinde Devlet; Medeni Kanun’da öngörülen usul ve sıra ile yasal mirasçı olabilirler. Tabi bu kişilerin mirasçı olabilmeleri için her şeyden önce

  • Sağ olmaları,
  • Mirastan feragat etmemiş olmaları,
  • Mirastan men edilmiş olmamaları ve
  • Mirasbırakanın ölümüne sebep olma gibi mirastan yoksunluk sebeplerinden birine sahip olmamaları

gerekmektedir.

Mirasbırakan vasiyetname düzenleyerek ya da miras sözleşmesi yaparak yasal mirasçılar dışındaki kişi ve kurumları da mirasçı atayabilir ya da sadece bazı belli mal varlığı değerlerini vasiyet edebilir. Bu durumda mirasbırakanın vasiyeti ya da miras sözleşmesi iptal edilmedikçe bu kişiler de mirasçı olur ve terekeden payını alabilir.

Ölenin terekesi teorik olarak hiçbir işlem yapılmasına gerek kalmadan aktif ve pasifi ile birlikte bir bütün halinde mirasçılara geçer. Bunun için mirasçıların mirası kabul ettiklerini söylemelerine gerek yoktur. Tüm hak ve borçlar kendiliğinden mirasçılara geçer. Tabi bu durumda mirasçılar mirasbırakanın borçlarından kendi kişisel malvarlıkları ile de sorumlu olur. Ancak bu sorumluluktan kurtulmak için Kanun mirasçılara bazı yasal haklar tanımıştır. Bunlar;

  • Yasal süre içerisinde mirasın reddetmek (Ayrıntılı bilgi için mirasın reddi başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz)
  • Mirasbırakanın ölümü anında ödemeden aczinin açıkça belli olması veya resmen tespit edilmiş olması (Böyle bir durumda miras reddedilmiş sayılır. Mirası kabul etmek isteyen mirasçıların kabul beyanında bulunmaları gerekmektedir.)
  • Mirasın alt derecedeki mirasçı lehine reddedilmesi (Bu durum alt derecedeki mirasçıya bildirilir. Bu mirasçı bildirimden itibaren 1 ay içerisinde mirası kabul etmezse mirası reddetmiş sayılır.)

Terekenin Tespiti Davası Nedir?

Terekenin tespiti davası iki sebeple açılmaktır;

Bunlardan ilki; mirasçıların ölenin ne kadar malvarlığı olduğunu tam olarak bilememesi sebebiyledir. Mirasçıların, Tapu Sicil Müdürlükleri vasıtası ile mirasbırakanın gayrimenkullerine ilişkin bilgiye erişebilmeleri mümkünse de mirasbırakanın borçlarına ilişkin kapsamlı bir bilgiye erişmek her zaman mümkün olmayabilir.

Mirasçılar mirası kabul etmenin kendilerini zarara sokup sokmayacağı noktasında emin olamazlar ve mirası reddetmek için 3 ay yasal süre içerisinde bu kararı vermeleri gerekir. Bu gibi durumlar için Kanunumuz mirasçıların menfaatini korumak için mirasçılara terekenin defterinin tutulmasını talep etme hakkı tanımıştır. İşte mirasçıların terekenin tespiti (bkz tereke ne demek) amacı ve tereke defteri tutulması sebebi ile açtığı bu tür davalara terekenin tespiti davası denmektedir.

Terekenin tespiti için açılabilecek davaların ikincisi ise, terekenin korunması sebebiyledir. Örneğin tereke mirasçılar arasında paylaştırılana kadar bazı mirasçıların terekeden mal kaçırma durumu söz konusu ise diğer mirasçılar Mahkemeye başvurarak terekenin mühürlenmesini ve tereke defterinin tutulmasını talep edebilir.

Terekenin Tespiti İçin Kimler Dava Açabilir?

Mirasçılardan her biri terekenin tespiti davası açabilir. Davanın açılabilmesi için tek bir mirasçının talepte bulunması yeterlidir. Mirasçıların birlikte hareket etmesine gerek yoktur. Buna karşın vasiyetle lehine belirli bir mal bırakılmış olan kişiler ya da alacaklılar ise bu davayı açamazlar.

Tereke Davası Hangi Mahkemede Açılır?

Terekenin tespitine ilişkin davalar ölenin son yerleşim yerinin bulunduğu yerde bulunan Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açılmaktadır.

Mahkeme Terekeyi Nasıl Hesaplar?

Mahkeme terekeyi hesaplarken önce mirasçıları dinler, akabinde ölenin aktif ve pasiflerine ilişkin bilgiye erişebilmek için bankalara, tapu müdürlüklerine, emniyete, icra müdürlüklerine müzekkere yazarak gerekli bilgiyi toplar. Mahkeme yeterince araştırma yaptığına kanaat getirdikten sonra ölenin pasif malvarlığı değerleri (borçları, mahkeme masrafları, cenaze giderleri vb.) aktif malvarlığı değerlerinden çıkarılır. Tereke malvarlığı hesaplanırken mirasın açıldığı tarihteki değerleri esas alınır.

Terekenin Tespiti Davası Harç ve Masrafları

Terekenin tespiti davasında başvuru harcı ve maktu harç ödenir. Ancak davanın ilerleyen aşamalarında Mahkemenin yapacağı araştırma için yapılacak tebligat, keşif ve bilirkişi giderleri için de ayrıca avans ödenmesi gerekebilir. Bu masrafları davayı açan mirasçı ödemek durumundadır. Ancak dava neticelendikten sonra yapılan masraflar terekenin tespiti davasını açan mirasçıya öncelikli olarak ödenir.

Tereke Defteri Nedir?

Tereke mallarının ve borçlarının yazıldığı deftere tereke defteri denmektedir. Mirasçıların terekenin tespiti talebi ile açtıkları davalarda Mahkeme ölenin tüm malvarlığı ve borçlarını araştırır ve bunları tereke defteri ile kayıt altına alır.

Tereke Defteri Tutulmasının Faydaları Nelerdir?

Terekenin tespiti davası terekenin korunması amacıyla açılmışsa, tereke Mahkeme tarafından kalem kalem tereke defterine kaydedildiği için terekeden mal kaçırmak mümkün olmayacaktır. Tereke defterine kaydedilen tereke mallarında eksilme olduğu takdirde bundan sorumlu olan kişi tazminle yükümle olur.

Terekenin mühürlenmesi ile ise terekeye ait eşyalar bir oda, dolap veya sandık içine kapatılır ve üzerine resmi mühür vurulur. Mühür bozulmadan bu açılamaz ve içindekiler alınamaz. Ölenle birlikte oturan kişiler için zorunlu olan taşınmaz bölümleri ile ihtiyaçları için gerekli eşya mühürlemenin dışında tutulur. Mühürleme ile birlikte tereke mallarının kaçırılması ihtimalleri önlenmiş olur.

Terekenin tespiti davası terekedeki malvarlığı değerlerinin belirlenmesi ve mirasın defter gereğince kabulü amacı ile açılmışsa Mahkeme tereke defterini tutmak için araştırma yapar, mirasbırakanın alacaklarına alacaklarını tereke defterine yazdırmaları için davayı ilan eder. Tereke defteri tamamlandıktan sonra Mahkeme tarafından mirasçılara bildirimde bulunulur. Bu bildirimden itibaren mirasçılar 1 ay içerisinde mirası kabul etmezlerse reddetmiş sayılırlar. Mirasçılar mirası tereke defterindeki şekliyle kabul ettiğini beyan ettikleri takdirde tereke defterinde olmayan borçlardan sorumlu olmazlar.

Tereke Temsilcisi Nedir?

Mirasbırakanın ölümü ile birlikte mirasçılar tereke üzerinde el birliği ile mülkiyet hakkına sahip olurlar ve bu malları birlikte idare ederler. Bu konuda aralarında bir uyuşmazlık çıkarsa Sulh Hukuk Mahkemesi hakimi mirasçılardan birinin talebi üzerine terekenin idaresi için bir temsilci tayin edebilir. Böyle bir halde miras yine mirasçılara aittir fakat yetkili bir memur veya yönetici terekeyi idare eder.

Mirasçılar verecekleri bir kararla tereke temsilcisini aralarından ya da dışarıdan kendileri de seçebilirler ancak bu mümkün olmadığı takdirde Mahkeme’nin seçeceği kişi tereke temsilcisi olarak atanır.

Mirasbırakan ölmeden önce vasiyetnamesinde tereke temsilcisini kendisi atayabilir. Böyle bir durumda terekeyi miras paylaşılana kadar vasiyette gösterilen kişi yönetir. Mirasbırakan velayet ya da vesayet altında ise bu durumda tereke temsilcisi veli ya da vasi olur. Bu hallerden biri söz konusu ise tereke temsilcisi atanmasına gerek yoktur.

Tereke Temsilcisinin Yetkileri ve Yükümlülükleri Nelerdir?

Tereke temsilcisi, terekeyi idare etmeye ve hukuki işlemleri yapmaya yetkilidir. Tereke temsilcisi mirasçıların çoğunluğunun kararları ile bağlı değildir. Tereke temsilcisinin vazifesi miras ortaklığının menfaatlerini korumaktır.

Esasen temsilcinin yetkisinin sınırları temsilciyi tayin eden Mahkeme tarafından çizilir. Tereke temsilcisi mirasçılardan bağımsız olarak terekeye ilişkin gereken kararları alıp, gerekli işlemleri gerçekleştirebilecek genel bir yetki ile donatılabileceği gibi sadece bazı işlemlerle sınırlı bir yetki de tanınabilir.

Mirasın paylaştırılması ve tasfiyesi halleri hariç olmak üzere tereke temsilcisi tereke mallarının idaresi için gereken her türlü işlem ve işleri yapabilir. Bunun içinde miras ortaklığı adına icra takibi başlatmak, dava açmak yetkisi de girer. Aynı şekilde miras ortaklığı aleyhine açılacak davalar temsilci aleyhine açılabilir. Buna karşılık terekede bulunan bir taşınmazı satabilmek için özellikle yetkilendirilmiş olması gerekir.

Buna karşın tereke malları öncelikle tereke defterine geçirilir. Bu mallar tereke temsilcisi seçilen kişiye tereke defteri gereğince teslim olunur. Tereke temsilcisi yönetimi kendisine verilen malların hesabını her üç ayda bir mirasçılara ve Mahkemeye belgeleri ile birlikte sunmakla yükümlüdür.

Tereke Davası (Miras Sebebiyle İstihkak Davası)

Tereke mallarının veya terekedeki bir kışım eşyanın alıkonulması ve mirasçıların miras haklarının ihlal edilmesi halinde açılan davaya tereke davası (miras sebebi ile istihkak davası) denmektedir. Tereke davası ile bütün terekenin teslimi talep olunabileceği gibi terekeye ait bir eşya veya bir şeyin geri verilmesi de talep edilebilir. Örneğin mirasbırakana ait bir otomobil mirasçı olmayan bir kişi tarafından kullanılıyorsa terekeye dahil olan bu malın geri verilmesi için tereke davası açılması gerekmektedir. Bu davayı yalnızca yasal veya atanmış mirasçılar açabilir.

Tereke Davası Yargı Kararları

Tereke Temsilcisi

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;


Davacı, miras bırakan …’in … parsel sayılı taşınmazını mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak emanetçi konumunda olan davalıya satış suretiyle devrettiğini ileri sürerek, davalı adına olan tapu kaydının iptali ile miras bırakan adına tescili isteminde bulunmuştur.


Davalı, yörede 1985 tarihinde kadastro çalışmaları yapıldığını ve on yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, hak düşürücü süre içerisinde açılmayan davanın reddine karar verilmiştir.

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali- tescil isteğine ilişkindir.

Hemen belirtilmelidir ki, davada tereke adına tapu iptali-tescil isteğinde bulunulduğuna göre, mirasçılar arasında elbirliği halinde mülkiyetin söz konusu olduğu ve davanın tereke adına sürdürülmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Tereke Temsilcisi

Bilindiği üzere, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 701 ila 703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortakların tümüne aittir. Başka bir anlatımla, ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Sözü edilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil ortaktır. Bu kural TMK’nın 701. maddesinde “Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.” biçiminde açıklanmıştır.


Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır. Nitekim, TMK’nın 702/2. maddesi de bu yönde açık hüküm getirmiştir.

Ancak,

açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiş (11.10.982 tarih l982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı), bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.

Somut olayda, miras bırakan Davut Özgüven’in davacı dışında mirasçılarının bulunduğu veraset ilamıyla sabittir.
Hal böyle olunca, davada yer almayan ortakların (mirasçıların) olurlarının alınması ya da miras şirketine TMK’nın 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile yargılamanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu göz ardı edilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.


Kabule göre; mirasbırakan, kadastro tespitinden sonra öldüğüne göre 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde öngörülen hak düşürücü süre uygulanamayacağından, hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmesi de doğru değildir.

Tereke Ne Demek

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davalı … yönünden davanın reddine, diğer davalılar yönünden temliklerin mal kaçırma iradesi ile yapıldığı gerekçesiyle satışların iptaline ilişkin olarak verilen karar davalı … vekili ve tereke temsilcisi vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.


Davacı, mirasbırakan dedesi …’ın … parsel sayılı taşınmazı erkek çocukları olan davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, işlemin kız çocuklarından mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile payları oranında tesciline, mümkün olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesini istemiş, mahkemece tüm mirasçılar adına tescil istendiği gerekçesiyle diğer mirasçıların davaya dahil edilmesi veya terekeye (bkz: tereke ne demek) temsilci tayin ettirilmesi istenilmiş, mirasçıların bir kısmının davaya muvafakat etmemesi nedeniyle … terekesi için … tereke temsilcisi tayin edilmiştir.


Davalı … ve …, mirasbırakanın tüm çocuklarının katılımı ile yapılan protokolle malların paylaşımı konusunda anlaşmaya vardıklarını, anılan protokol uyarınca dava konusu taşınmazların kendilerine verildiğini, …’in kendisine düşen taşınmazı 2006 yılında 3. kişiye sattığını, … yönünden husumet yönünden davanın reddi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.


Mahkemece, kayıt maliki olmadığı gerekçesiyle davalı … yönünden davanın reddine, diğer davalılar yönünden temliklerin mal kaçırma iradesi ile yapıldığı gerekçesiyle satışların iptaline karar verilmiştir.

Bu noktada,


Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’ın … parsel sayılı taşınmaza inşaa edilecek 1 numaralı meskenin kat irtifakına ayrılan 1/3 payını oğlu …’a, 2 numaralı meskenin kat irtifakına ayrılan 1/3 payını …’e, 3 numaralı meskenin kat irtifakına ayrılan 1/3 payını ise oğlu …’a 08.11.1990 tarihinde temlik ettiği, …’ın 1 numaralı bağımsız bölümü 06.10.1999 tarihinde …’ya, …’un da 27.01.2000 tarihinde tekrar …’a devrettiği, 2 numaralı bağımsız bölümü …’in 08.03.2006 tarihinde …’a devrettiği, 3 numaralı bağımsız bölümü de …’un 26.12.2005 tarihinde kardeşi …’ya, …’nın da 24.04.2006 tarihinde tekrar …’a temlik ettiği, mirasbırakanın 22.04.2014 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak eşi … ile çocukları …, …, …, …, …, …, ölü kızı …’in çocukları … ve …’ın kaldığı, … Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/924 esas ve 2015/125 karar sayılı ilamı ile … terekesi için …’ün tereke temsilcisi olarak tayin edildiği, ayrıca mahkemece davada mahalinde keşif yapılıp dava değeri saptanmak suretiyle harcın tamamlattırılmadığı anlaşılmaktadır.


Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.


Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Terekenin Paylaşımı


Somut olayda, davalıların sunduğu 10.09.2004 tarihli “Protokol” başlıklı imzası taraflarca inkar edilmeyen belgede tarafların “… Çünkü bizler babamızın dağıtımında anlaşmaya varmıştık…” şeklinde beyanlarının bulunduğu, bu durumda mirasbırakanın iradesinin terekeden veya diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, mirasbırakanın paylaştırma amacıyla hareket ettiği anlaşılmaktadır.

Bu halde, eldeki davada 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama şartlarının bulunmadığı, temlikin muvazaalı olmadığı bir durumda tenkis şartlarının da oluşmayacağı gözetilerek mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken anılan husus göz ardı edilerek bir kısım davalılar yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması isabetsizdir. Tereke temsilcisinin (bkz: tereke ne demek) esasa yönelik tüm temyiz itirazlarının reddine,


Tarafların diğer temyiz itirazlarına gelince;


Bilindiği üzere Harçlar Kanunu harcın alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmayıp, anılan hususun mahkemece kendiliğinden gözetileceğini düzenlemiş ve emredici nitelikteki 32. maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı öngörülmüştür. Ne var ki mahkemece, Harçlar Kanunun 16. maddesi gereğince keşfen değer belirlemeden eksik harç ve buna bağlı vekalet ücretine hükmedilmiş olması hatalıdır.


Öte yandan, yukarıda değinildiği üzere bir kısım davalılar yönünden davanın kabulü doğru değil ise de, davalı …’un kararı temyiz etmemesi nedeniyle, davacıların kazanılmış hakkı dikkate alınarak, davalı … adına kayıtlı 3 numaralı bağımsız bölüm açısından terekeye iade hükmü kurulup her mirasçının dosya içerisinde yer alan … 2. Noterliğinin 02.04.2015 tarihli ve 4140 yevmiye numaralı veraset ilamındaki payları oranında tapu kaydının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesi gerekirken mahkemece 24.04.2006 tarihindeki satışın iptaline karar verilmiş olması da doğru değildir.


Hal böyle olunca, öncelikle dava değerini belirlemek için mahkemece mahalinde keşif yapılması, dava değeri belirlendikten sonra eksik harcın tamamlattırılması, sonrasında davalı … yönünden yukarıda belirtildiği şekilde kabul hükmünün kurulması, diğer davalılar yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

Tereke Davası

Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, eşininin ölümüyle kendilerine intikal eden taşınmazları yedi çocuğu arasında paylaştırdığını, paylaştırmada davalıya … parselin verildiğini, ancak yaşlılık ve cahilliğinden faydalanan davalının … ada … parsel ve … parseldeki kendisine ait paylarını da hile ile adına tescilini sağladığını, satış bedeli de ödenmediğini ileri sürerek, … ada … parsel ile … parseldeki 1.905 m2’lik kısmın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ölümü üzerine bir kısım mirasçıları davaya dahil edilmiş, dahili davacılar vekili 11.04.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile 579 parsel yönünden davalıya devredilen payın tamamının iptali ile adlarına tescilini istemiştir.
Davalı, satışın gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, hile iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Terekenin Tespiti Davası


Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu … ada … parsel ile … parsel sayılı taşınmazların tamamı … adına kayıtlı iken ölümü üzerine 02.02.2012 tarihinde mirasçılarına intikal ettiği, mirasçılardan …’in (…’in evlilik dışı ilişki yaşadığı …’den olan kızı) 27.12.2012 tarihinde elbirliği mülkiyeti halindeki … ada … parsel sayılı taşınmazdaki intikal eden payını (43,875 m2) ve … parsel sayılı taşınmazdaki intikal eden payını (1.905,00 m2) davacı …’e devrettiği, …’ün de elbirliği mülkiyeti halindeki … ada … parsel sayılı taşınmazdaki eşi …’den intikal eden payı, …’den devraldığı payı (117,00 m2 + 43,875 m2 = 160,875 m2), … parsel sayılı taşınmazdaki eşi …’den intikal eden payı ve …’den devraldığı payı (5.080,00 m2 + 1.905,00 m2 = 6.985,00 m2), 05.03.2015 tarihinde oğlu olan davalı …’e satış suretiyle temlik ettiği, davacının aynı akit ile dava dışı … parsel sayılı taşınmazdaki elbirliği mülkiyeti halindeki payını da davalı oğlu …’e temlik
ettiği, davacı …’nin yargılama sırasında 06.09.2015 tarihinde ölümüyle geride çocukları … (davalı), …, …, …, …, … ile kendisinden önce ölen oğlu …’ın çocukları …, … ve …’nün mirasçı olarak kaldıkları, davacı mirasçılarından … dışındakilerin yargılamaya davacı sıfatıyla katıldıkları anlaşılmıştır.


Hemen belirtilmelidir ki, yargılama sırasında davacının ölümüyle mirasçıları arasında elbirliği halinde mülkiyetin söz konusu olduğu ve davanın tereke adına sürdürülmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 701 ila 703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan herbirinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur.

Mülkiyet bir bütün olarak ortakların tümüne aittir. Başka bir anlatımla, ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Sözü edilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil ortaktır. Bu kural TMK’nın 701. maddesinde “Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.” biçiminde açıklanmıştır.

Bu noktada

Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır. Nitekim, TMK’nın 702/2. maddesi de bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiş(11.10.982 tarih l982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı), bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.


Somut olaya gelince, davacı vekili, 19.10.2015 tarihli dilekçesi ile yargılama sırasında ölen davacı mirasçıları …, …, …, …, …, … ve …’nün davaya dahil edilmesini talep ederek vekaletnamelerini dosyaya sunmuştur.
Ne var ki, mahkemece, davaya dahil edilmesi talep edilmeyen mirasçı …’ye davaya muvafakatının olup olmadığı sorulmamıştır.


Hal böyle olunca, dava dışı kalan mirasçı …’nin davaya muvafakatının alınması, bu yerine getirilemez ise TMK’nun 640. maddesi gereğince atanacak tereke temsilcisi aracılığı ile yargılamanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek esas hakkında hüküm kurulması doğru değildir.